TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR -3-
Canibim.Com

TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR -3- - Canibim.Com

SORU: Tasavvufta Hakk'a yakınlaşma çizgisi ne olmalıdır? Hallâc-ı Mansur gibi "Enel hak" demek ölçüyü zorlamak mıdır? 

CEVAP: Hallâc-ı Mansur'un ölçüyü zorladığı mutasavvıfların çoğu tarafından kabul edilir. Enel hak sözü üzerinde de çeşitli yorumlar yapılmıştır. Birisi şöyle cevap veriyor: "Enel hak demeseydi de, enel bâtıl mı deseydi? Yâni, ben hak değilim, ben bâtılım mı deseydi?.." 

Tabii, Allah tarafından yaratılmış, müstesnâ, eşref-i mahlûkat olmak dolayısıyla insanda ilâhî bir yön vardır. Sonra insan zikirle kendi varlığından geçtiği zaman, kendi varlığı kalmıyor ortada... O bir vasıl hâli, Allah-u Teâlâ Hazretleri'ne vuslat hâli, fenâ fillâh hâli oluyor. O zaman, kendisini görmediği zaman böyle bir söz söylenmiş olabiliyor. Bunu yaşamayan insanlar anlayamıyorlar, onlara anlatmak da biraz zor oluyor. 

Yâni, "Enellah" demiyor, "Ben Allah'ım, ben tanrıyım" demiyor, "Enel hak" diyor, "Ben hakkım" diyor. Bu söz yorum kaldıran bir sözdür. Ama söylediği söz dolayısıyla, biraz yanlış

anlaşılmalara sebep olacak bir söz söylediği için, şer'î bakımdan cezâlandırılmıştır. Mutasavvıfların bazıları savunuyorlar, "O bu sözü şu maksatla söylemiştir." diyorlar, yorumlama yapıyorlar. 
                                                                   
SORU: Tasavvufa intisab için olgunluk şart mıdır? "İyi müslüman olmak için, zeki olmak şarttır." dediniz; açıklar mısınız? 

CEVAP: Zeki insan inceliklerini anlar, sevapları işleri bulur, Allah'ın rızâsını kazanır. Aptal oldu mu, bilemez bunları, ilerleyemez. İyi müslüman olmak, olgunlaşmak, kemâle ermek için bayağı bir zekâ gerekiyor. 

Tasavvufa herkes girer. Kapımız herkese açıktır. Girer ama, kimisi kırk yıl olduğu yerde durur, yerinde sayar; kimisi de kısa zamanda ilerler. Bu, kitaplarda da böyle yazılıyor, sadece benim söylediğim bir söz değildir. Kimisi gelir tarfetül aynde, bir anda irşad olur, gönül gözü açılır, gider. Kimisi de bir türlü anlamaz. Çünkü, teslimiyeti yoktur, muhakemesi eksiktir, itirazları vardır vs. kusurları vardır. 

Tasavvufa intisab için, olgunluk şart değildir. İnsan olgunlaşmak için tasavvufa giriyor. Herkes gelsin!.. Onun için ne diyor şiirde: 

Bâzâ bâzâ her an çi hestî bâzâ 

"Gel, dön, geriye gel! Gittiğin yanlış yolu bırak, buraya gel!..Ne olursan ol, bin defa tevbeni bozmuş olsan yine gel!.." Zâten, tasavvufun ilketmektir. Adam

günahkârdır; olgun değildir, üstelik günahkârdır. Tevbe edecek de ordan vaz geçecek. 

O bakımdan, tasavvufa giriş için olgunluk şartı yoktur. Olgun olduktan sonra ne diye girsin?.. Diploması varsa, niye bir daha okulda okusun?.. Olgun olmak için, ham gelecek ki, olgunlaşacak. 

SORU: Tasavvuf hakkında hiç bir şey bilmiyoruz. Tasavvufu her şeyiyle gönlümüze sindirmek, öğrenmek ve yaşamak istiyoruz. Bize hangi kitapları okumamızı ve ne yapmamızı

CEVAP: Risâle-i Kuşeyriyye'yi okuyun! İmam Kuşeyrî, tasavvufta imamdır. İmam, önderdemek...Abdulkadir Geylaninin kitaplarını,Eşrefzade Rumi hazretlerinin eseri vs.sitemizin kitaplar bölümünde vardır bknz.                              

SORU: Tasavvufu reddedenlerin durumu ve fıkhî hükmü nedir? 

CEVAP: Tasavvufu reddeden Kur'an-ı Kerim'in ayetlerinin, dinin emirlerinin bazılarını reddetmiş olur. Çünkü, Allah'ı zikretmek ayetlerde geçiyor. Nefsi terbiye etmek, ayetlerde geçiyor. Ma'rifetullahı tahsil eylemek, irfanı elde etmek, tavsiye ediliyor. 

Onun için tasavvufu reddedenin sözüne bakılır. Hangi tasavvufu redediyor?.. Ne biliyor tasavvuf hakkında?.. Hani böyle batıl mezhebler görmüş de, batıl tarikatler görmüş de, haram işler işleyen kimseler görmüş de, ondan mı reddiyor; yoksa, işi kökünden mi reddediyor?.. 

Kökünden reddeden, ayetlerde olan şeyleri reddettiği için kâfir olur. Bir ayeti bile inkâr etse, kâfir olur. Kökünden reddetmeyip, "Aslı vardır ama, ehli azdır. Şu adamlar kötüdür, bu adamlar kötüdür..." diyorsa; eğer isabet etmişse, ne alâ, doğruyu söylemiş olur. İsabet etmemişse, iftira etmenin cezâsı olur. 

İbn-i Teymiye gibi pek çok kimsenin, gerçek tasavvufun Kur'an'ın bir olgusu olduğunu, bir emri olduğunu, dinin bir esası olduğunu ifade ettiklerini biliyoruz. Suudluların, başka kimselerin, selefiyecilerin itibar ettikleri bir kimse olduğu halde, "Gerçek tasavvuf vardır." diyorlar. 

Dini bilip de, gerçek tasavvufu inkâr etmek mümkün değildir. Ya cahillikten inkâr ediyordur, ya da gördüğü misaller kötüdür. Meselâ, kadın erkek bir arada olan veya içki içip de, "Biz bunu şu maksatla içiyoruz." diyenlerden dolayıdır. 

SORU: Tasavvufa girmenin hükmü nedir, günümüzün müslümanlarına gerekli midir? 

CEVAP: Tasavvuf, bütün müslümanların mecbûrî öğrenmesi gereken bir ilim dalıdır. Çünkü tasavvuf, nefsi terbiye konusunu işler. Nefs-i emmâre dediğimiz nefsi terbiye etmenin yollarını gösterir. 

(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.) "Nefsini terbiye terbiye eden kimse kurtulmuş, onu fenâlıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." diye, ahlâkı güzelleştirmek Kur'an-ı Kerim'de emrediliyor; bunun için şart... 

Ondan sonra, bir yolda giden insanların birisine bey'at etmesi, imam seçmesi lâzım gelir. Camide namaz kılan insanların, bir tanesini imam yapıp da arkasında ona uymaları gibi... O bakımdan şart... 

Sonra: 

(El'ulemâü veresetül enbiyâ') "Alim-i muhakkikler,(Mürşidi kamiller) peygamberlerin varisleridir." Onlar halkın irşâdıyla meşgul oluyorlar. Peygamber Efendimiz'e bey'at gerekli olduğu gibi, zamanındaki bey'at edilmesi gereken kimseyi de bulup, bey'at etmek herkese gerekiyor. 

Daha başka şeyler de sayılabilir. O bakımdan bu ilmi mutlaka herkes öğrenmeli, herkes bu yola girip, nefsini terbiye edip, güzel huylu olup, insan-ı kâmil olup, salih bir kimse olup, Allah'ın rızasının yolunca yürümeli!.. 

                                                             

SORU: Bazı kimseler, "Zamanımızda tasavvuf olur mu? Tasavvuf Yunus Emre zamanındaydı." diyorlar; bu konuyu açıklar mısınız? 

CEVAP: Bu söz kâfirliğe kadar gider. Neden kâfirliğe gider?.. Çünkü tasavvufta nefis terbiyesi var; Kur'an-ı Kerim'den... Zikir var; Kur'an-ı Kerim'den... Ahlâkı güzelleştirmek var; Kur'an-ı Kerim'den... Yunus Emre'nin mutasavvıf olması dindarlığından... Yâni, o zaman dindarlık var da şimdi dindarlık yok mu?.. O zaman Allah'ın emrine, Kur'an'a uymak var da şu devirde yok mu?.. Şu devirde daha fazla muhtacız. 

Bu edepsizlikler, bu şuursuzluklar, bu terbiyesizlikler ondan oluyor. Hattâ müslümanlar camileri dolduruyor gibi görünüyor; tam müslüman olmamaları tasavvuf eksikliğinden... Eksik olan o malzeme... Tasavvuf olmadığından edepsiz... Tasavvuf olmadığından küstah... Tasavvuf olmadığından böyle... 

Onun için, tasavvuf sadece bizim ümmetimiz zamanında da değil, tâ Hazret-i Adem zamanından beri ilm-i ahvâlil kulûbdür; yâni, gönlün ahvalinin ilmidir. "Allah insanların şekline, şemâiline, dışına bakmıyor; kalbine nazar ediyor." diye hadis-i şerif var... Nazargâh-ı ilâhî olan kalbi ıslah etme ve tanzim etme ilmidir. O bakımdan, farzlardan önce farzdır. 
tabiin de, bu asrın insanı da, bundan sonraki kıyamete kadar insanlar da buna muhtaçtır. 

Bu iş zahirle bitmez, ille iç terbiyesi de olacak!.. İç terbiyesi de tasavvuf demek olduğuna göre, ilm-i tasavvuf olduğuna göre, bu farzdır. Bunun bu şekilde olduğunu bildiği halde inkâr eden, kâfir olur. 

Ama çok cahil, bilmeden, yanlış bir kanaatten dolayı tasavvuf yok sanıyorsa, o zaman cahilliğinden dolayı cezayı yer ama, belki kâfir olmaz. Ama bile bile, yok böyle bir şey derse kâfir olur. 




Tasavvuf yok diyen çok cahil bir adam, hattâ çok tehlikeli bir durumda, belki küfre düşmüş durumda... 

Bizim göbeğimiz oraya buraya bağlı değil ki; Kur'an ne demişse, Allah neyi emretmişse onu söylüyoruz. Bak burda biz bir tasavvufî cemaatiz, bir tekke mensubuyuz, hadis kitabı okuyoruz. Hadis kitabını okurken de yeri geldikçe, "Bak, büyüklerimiz ne kadar doğru söylemişler, işin aslı buymuş, şuymuş..." diye hadis-i şeriflerinden, ayet-i kerimelerden delilleri gösteriyoruz. Bir delil yeterken, bir parmak izi bir mahkûmu idama götürürken, biz binlerce delil getiriyoruz. Ama halâ tasavvuf yok da yok diye hop hop zıplıyor. Güneş balçıkla sıvanmaz ki... 

Böyle insanlara belki cevap da vermemek lâzım! Çünkü muhatap alınacak kadar bile bir bilgi sahibi değil... 

İbn-i Teymiye'yi ileri sürerler. Çİbn-i Teymiye'de TasavvufÈ diye kitaplar bile neşredildi. İbn-i Teymiye tasavvufu reddetmiyor ki... Bazı bid'at ehli insanların yaptığı şeylerin sünnete uygun tasavvufa uymadığını söylemiş kitaplarında... 

İşin aslını böylece bilmek lâzım!..                     

Tüm MAKALELER