TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR ? -1-
Canibim.Com

Canibim.Com

TARİKAT MUTLAKA GEREKLİMİDİR ?    -1- - Canibim.Com

 

                                                                          

SORU: Tasavvuf mutlaka gerekli midir? 

CEVAP: Evet, gereklidir. Çünkü: 

(Kad efleha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ) buyruluyor ayet-i kerimede... "Nefsini terbiye eden felâh bulacak; terbiye etmeyen mahvolacak, perişan olacak!" O zaman terbiye etmek mutlaka gerekli!.. 

Terbiye nerde oluyor?.. Torna tezgâhına mı sokacağız, marangoz hızarına mı vereceğiz?.. Hayır!.. Tekkeye gelecek, kötü huyları atacak, iyi huyları alacak, iyi insan olacak!.. O halde tasavvuf gerekli... 

SORU: Tasavvufu, "Nafile ibadetlerin organize edilmiş bir şeklidir." diye tanımlayabilir miyiz? 

CEVAP: Hayır! Tasavvuf, nafile ibadetlerin organize edilmiş bir şekli değildir. Bazan nafile ibadeti bile bırakır mutasavvıf... Bizim büyüklerimiz diyor ki: "İnsana hizmet bahis konusu olduğu zaman, nafile ibadeti terkederiz. Çünkü, nafile ibadet insanın ferdî kazancıdır. Ama, başkasına hizmet topluma kazançtır; bunun sevabı çoktur." 

İbrâhim (AS) Kâbe'yi binâ ettiği zaman, dört köşesinde biner rekât namaz kılmış. Demiş ki: 

"--İbadet ettim. Bunu beğendin mi yâ Rabbi?.. Sana yapabileceğim bundan daha sevgili bir ibadet var mı?.." 

"--Evet yâ İbrâhim! Bir fakirin kursağında bir lokma ekmek..." buyurmuş. 

Demek ki, şahsen sen ibadet ediyorsun, faydası sana... Ama başkasına faydalı bir şey yaptığın zaman, onun kıymeti daha yüksek oluyor, nafile ibadetten önce geliyor. 

Onun için, tasavvufta hizmet esas olduğundan, hürmet esas olduğundan, böyle bir nafile ibadetlerin organize edilmiş şekli diyemeyiz. Aksine, gece gündüz çok nafile ibadet eden insanlar vardır, onlara âbid diyor mutasavvıflar... Ama âbidlik, tasavvufun aşağı mertebesidir. En aşağı mertebesi âbidlik mertebesi... Ondan sonra, zâhidlik mertebesi geliyor, ondan sonra âriflik mertebesi geliyor, ondan sonra aşık-ı sâdıkların mertebesi geliyor. Allah'ı seven, Allah tarafından sevilenlerin mertebesi... Yüksek mertebe bu oluyor. 

SORU: Tasavvufta tebliğe bakış açısı nedir; misallerle açıklar mısınız? 

CEVAP: Tebliğ demek; İslâmiyet'i birisine anlatmak, onun müslüman olmasını sağlamak... Tasavvufun en mühim faaliyetlerinden birisi budur. İrşâd ve tebliğ... Zâten tasavvufun büyüğü olan şeyhe, mürşid derler. Yâni, irşâd eden kimse... 

Misâl istiyorsanız Yesevî dervişleridir, Horasan erenleridir. Horasan'ı bırakmışlar, bu diyarları müslüman etmişler. İslâm'ı bu diyarlara yaymışlar. Savaşmak gerektiği zaman savaşmışlar, anlatmak gerektiği zaman anlatmışlar, öğretmek gerektiği zaman öğretmişler. 

Bizimkilerin prensibi şudur: Gündüz çalışmak, kazanmak, hizmet vs. Gece ibadet... Bu tarzda gayret göstermişlerdir. Biliyorsunuz İmam-ı Gazâlî tasavvufun meşhurlarından birisidir. Bir medresesi vardı; orada profesörlük yapıyordu, talebe yetiştiriyordu. Medresesinin karşısında da tekke vardı; orda da tasavvufî eğitim yapıyordu. Böyle olmuştur. 

Bizim tasavvuf büyüklerinin çoğu, aynı zamanda büyük müderristir, profesördür. Meselâ, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî müderristi. İmam-ı Gazâlî müderristi. Sonra, Ankara'lı Hacı Bayrâm-ı Velî müderristi; şimdi müze olarak kullanılan medresede müderrislik yapıyordu. Ondan sonra tasavvufa intisab etti. Hepsi aynı zamanda öğretmendir, profesördür, ilimle meşgul olan insandır. Kur'an tefsiri yazmıştır, hadis kitabı yazmıştır, fıkıh kitabı yazmıştır. Dinde bilgili insanlardır, üstad insanlardır. Gerçekten deryâ gibi bilgisi olan insanlardır. 

Yusuf-u Hemedânî Hazretleri --rivâyet ediliyor ki-- doksanbin mecûsîyi müslüman etmiş. Kapı kapı gidermiş, İslâm'ı anlatırmış; mecûsîyi, ateşperesti İslâm'a çekermiş. Fuat Köprülü'nün İlk Mutasavvıflar isimli eserinde vardır Yusuf-u Hemedânî... Ahmed-i Yesevî Hazretleri'nin hocası oluyor. 

Ahmed-i Yesevî Hazretleri de tarikatı ondan aldıktan sonra bütün Türkistan ve Sibirya bozkırlarındaki göçebelere, Türkçe konuşan kavimlere İslâm'ı yaymıştır. 

Sonra, Çeştî Tarikatı Hindistan'a yaymıştır İslâmiyeti... Hinduların müslüman olmasına sebep olmuştur. Sunûsî Tarikatı Afrika'da, Sudan'da yaymıştır. Bir çok gayrimüslimin İslâm'a gelmesinde en büyük emeği olan, en büyük katkıyı sağlayan mutasavvıflardır. 
                                                                     -2-
SORU: Bir kişinin imanına vesîle olmak, binlerce feyz ve zevke göre daha üstün müdür? 

CEVAP: Bir kimse, bir insanın imana gelmesine sebep oldu mu, onun yaptığı sevapların misli kendi defterine yazılıyor. O bakımdan iyidir. Şahsen, ferdî olarak çalışmak yerine, başka insanların doğru yola gelmesine çalışmak, büyüklerimizin bize emridir. Hizmet diyoruz biz buna... Müslümanlara her yönden hizmet etmek; onların imana gelmesine, İslâm'ı öğrenmesine, maddî mânevî sıkıntılarının çözümlenmesine koşmak çok sevaptır. Bunu, tasavvuf olarak biz söylüyoruz. 

Amma, bunu tasavvufa karşı bir tez olarak ortaya koymak çok yanlıştır, şeytânî bir şeydir. Yâni: 

--Sen mutasavvıf olma!.. 

--E, ne olacak?.. 

--Başkasının imana gelmesine çalış!.. 

Yok öyle şey!.. Oldu mu şimdi?.. İnsan neden mutasavvıf oluyor?.. İyi müslüman olmak için... Niye tasavvuf yoluna giriyor?.. Takvâ sahibi olup, kalbini nurlandırıp iyi müslüman olmak için... İyi müslüman, müslümanlara daha faydalı işler yapıyor. Tarih boyunca böyle olmuş. Kendisi iyi olmadığı zaman başkasına da faydalı olmuyor, zararlı oluyor. 

Tasavvufî bir eğitim görmedi mi; insanın cihadı da cihad olmuyor, irşâdı da irşad olmuyor. Kendisi sağlam olmuyor çünkü... 


--Çelik konsrüksiyonla yapıyorlar. Çelikleri birbirlerine bağlıyorlar; yukarıya doğru ölçülü, hesaplı, sağlam çelik kontrenlerle gökdeleni yapıyorlar 115, 120 katlı... Beton bile yapmıyor. 

Onun için, sağlam müslüman olmadan faydalı iş yapmak mümkün olmuyor. 

Pakistan'ın alimlerinden Mevdûdî vardı. O bir kitabında yazmış diyor ki: "Biz bu ülkede iyi yetişmemiş müslümanlardan çok zarar gördük." diyor. Çünkü, yarım yamalak yetiştiği için, abuk sabuk olur. Bizim Türkiye'de de böyle... Dergilerde, gazetelerde lise tahsilli, Arapça bilmez, İslâmî bilgisi derin değil... Herkes çıkmış, İslâm hakkında bir şey yazıyor. Yalan yanlış şeyler yazıyor, kendisi de sapıtıyor, halkı da saptırıyor. 

Onun için sağlam müslüman olmak lâzım!.. "Ben halkı irşad edeceğim!" diye, tasavvuftan kaçmak olmaz; kendisi adam olmayınca, başkasını adam etmek mümkün olmadığından... 

Böylece asıl kendisini kurtaracak ilaçlardan kaçmış oluyor. 
                                                                 -2-
SORU: Said-i Nursî (Rh.A), devrin tasavvuf devri değil de imanı muhafaza ve kurtarma devri olduğunu müteaddit defalar zikretmiş; bunu yorumlar mısınız? 

CEVAP: Kendisinin tasavvufa bağlılığı vardır; bir... İkincisi imanı kurtarma ve muhafaza, ma'rifetullah'a ermek, mü'min-i kâmil olmak, zâten tasavvufun işidir. 

O bakımdan ya bu sözü söylemedi üstâd; ya da söylediyse, "Şu sırada böyle bir şeyhe bağlanmayın da, benim tavsiyelerimi tutun! Çok acil bir durum içindeyiz. Şu risâleleri okuyun, yazın; böyle bir çalışma yapalım!" demiş olabilir. 
                                                                  
SORU: Tasavvufun modernizasyondan etkilenmesi ne derecededir? Sizin tasavvufu modern dünyaya adapte ettiğiniz söyleniyor; bu ne derecede doğrudur? 

CEVAP: Tasavvufta modernizasyon diye bir şey sezmiyorum ben, tasavvufun içinde... Tasavvufun kendisi ter ü tâzedir, bayatlamamıştır, bozuk değildir ki, modernizasyonu olsun. 

Yalnız, biz daha ziyâde Nakşî, Kadirî, Çeştî, Sühreverdî, Kübrevî Tarikatları yoluyla gelmiş bir an'aneye bağlıyız. Bizim yolumuzda, Kur'an-ı Kerim'e ve sünnet-i seniyyeye bağlılık çok önemlidir. Biz tasavvuf içinde sünnet-i seniyyeye bağlılığı etkili hale getirmeye çalışıyoruz. Bid'atlere karşı, sünnet-i seniyye'ye gelmeye yönelik çalışmalara önem veriyoruz. 

Bazıları da bizi bu yönden suçluyor. Meselâ, Hürriyet Gazetesi'nin çıkardığı tarikatlar ve tasavvufla ilgili küçük bir kitap var; herhalde Yaşar Nûrî Öztürk yazmış. Orda Bektâşîliği medhediyor: "Güzeldir, kadın erkek bir aradadır. İçki hususunda ve sâirede de müsamahası vardır... Mevlevîlik güzeldir, mûsikîye müsaade etmiştir. Dönüyorlar, bir çeşit dans yapıyorlar. Raks vs. câiz gibi oluyor. Ney var, çalgı var..." filân diye. Ama bizim filân biraz çatmış: "Bunlar yobazdır, gericidir. İnkılaplara karşı çıkan falan şahıs, filânca şahıs bunlardandır." gibi sözler söyler söylüyor. 

Onların da bir çeşit şahitliğidir bu sözleri ki, biz sünnet-i seniyyeye uygun hareket etmek istiyoruz. Yapmak istediğimiz budur. Yoksa, İslâm'dan gayri bir tesiri tasavvufun içine getirmekten, modernizasyon veya reform adı altında böyle bir şey yapmaktan Allah'a sığınırız. Biz Rasûlüllah (SAS)'in hayatının ana esaslarına göre yaşamayı istiyoruz, onu uygun görüyoruz. Kur'an'a göre yaşamayı uygun görüyoruz.

 

                                                                      

Tüm MAKALELER