CİNLER ALEMİ - 2
CİNLER ALEMİ  - 2 - Canibim.Com

Yine Müslim 'Sahih'inde Câbir bin Abdillah'tan şöyle rivayet eder:

Hazret-i Câbir (Allah O'ndan razı olsun) anlatıyor:

"Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: 

Kişi evine döner, evinden içeri girerken ve yemeğe başlarken Allah'ın adını anarsa (besmele çekerse) Şeytan dostlarına, 'Size burada gecelemek de akşam yemeği de yok' der. Ama kişi eve girerken Allah'ın ismini anar (besmele çeker) ama yemeği yerken Allah'ı anmazsa (besmele çekemezse) Şeytan dostlarına, 'Akşam yemeğine kavuştunuz ama geceyi burada geçirmeniz mümkün değil' der. Adam eve girerken ve yemeğe başlarken Allah'ın adını zikretmez (besmele çekmezse) Şeytan dostlarına, 'Yemeğe de yetiştiniz yatmaya da yetiştiniz' der." (Müslim, Eşribe 102 (2018); Ebû Dâvûd, Et'ime 16, 3765)


Diğer bir rivayette Abdullah b. Mes'ud (Allah O'ndan razı olsun) şöyle buyurur: 

"Bir gün Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) bazı sahabileriyle birlikte Mekke'de bulunuyorduk. 

Resûlullah, 'İçinizden biri Benimle gelsin. Fakat kalbinde zerre kadar aldatma hissi taşıyan Benimle gelmesin' dedi.

 

Ben kalkıp gittim. İçinde su bulunduğunu zannederek kırbamı da aldım. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) ile beraber çıkıp gittik. Mekke'nin üst tarafına varınca orada bir araya toplanmış karartılar gördüm. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) yere bir çizgi çizdi. Sonra bana, 'Ben gelinceye kadar burada ayakta bekle' dedi. 


Ben orada ayakta durdum. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) ise yürüyüp gitti. O karartıların, Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselâm)  üzerine tırmandıklarını gördüm. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) onlara gece boyunca sohbet etti. Şafak vakti benim yanıma geldi ve bana, 'Ey İbn-i Mes'ud, hâlâ ayakta mısın?' dedi. 


Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resûlü, Sen bana Ben yanına gelinceye kadar ayakta dur, dememiş miydin?' 

Sonra Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Yanında abdest suyu var mı?' diye sordu. 

Ben de, 'Evet, var' dedim. 

Kırbayı açtım, bir de ne göreyim, hurma suyu. 

Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Vallahi ben kırbayı aldığımda içindekinin su olduğunu sanarak almıştım. Oysa hurma suyu imiş.'

Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Güzel hurma, temiz su' dedi. 

Ondan abdest aldı. Kalkıp namaz kılmaya başlayınca o gördüğüm karaltılardan iki kişi gelip O'na, 'Ey Allah'ın Resûlü! Namazımızda bize imamlık yapmanı istiyoruz' dediler. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) o iki kişiyi arkasında saf tutturdu, sonra bize namaz kıldırdı. 


Namaz bitince dedim ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar kimlerdi?' 

Resûlullah buyurdu ki: 'Bunlar nusaybin (ya da nasîbin) cinleridir. Bunlar, aralarında çıkan bazı anlaşmazlıkların çözümü için Bana başvurmak için geldiler. Benden yiyecek istediler. Ben de onlara yiyecek verdim.' 


Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Senin yanında onlara yiyecek olarak vereceğin bir şey var mıydı?' 

Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Ben onlara çöpleri yiyecek olarak verdim. Onların buldukları hayvan tersleri onlar için arpaya dönüşecek ve buldukları kemikler de etlere bürünmüş olacaktır' dedi.


İşte Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) bu sırada hayvan pislikleriyle ve kemiklerle taharet yapılmasını yasaklamıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c.1, S. 458-459)Cinlerin yeme ve içmeleri konusunda üç farklı yaklaşım

 

1- Bir görüşe göre, cinlerin tamamı ne yer, ne de içer. Bu, ispatı olmayan bâtıl bir görüştür.

2- Bir başka görüşe göre, bir sınıf cin taifesi yerler ve içerler. Diğer sınıf cinler ise ne yerler, ne de içerler.

Bu görüşü savunanlar Vehb bin Münebbih'tenİbn-i Abdilberr'in şu rivayetini delil olarak gösterirler. 

O dedi ki: "Cinler sınıf sınıftır. Halis cinler yeyip içmezler, evlenip çoğalmazlar, yani üremezler. Onlar bir çeşit rüzgar gibidirler. Cinlerin diğer sınıfının ise bu özellikleri yoktur. Bütün bu sayılanları yaparlar. Doğarak dünyaya gelirler." (Fethü'l-Barî, 6/345).


Bu görüşü savunanlar ayrıca Ebu Sa'lebe el-Huşenî'nin rivayet ettiği ve "cinlerin çeşitleri" bölümünde geçen şu hadis-i şerifi de delil olarak gösterirler.

EbûSa'lebe el-Huşenî'den (Allah O'ndan razı olsun)rivayet edilen hadis-i şerifte Resûlullah (aleyhissalatüvesselâm) şöyle buyurdular: 

"Cinler üç sınıftır. Bir sınıfın kanatları vardır, yeryüzünde uçarak dolaşırlar. Bir sınıfı yılanlar ve köpeklerdir. Bir sınıf cin de vardır ki, bunlar bir yerde belli süre yerleşik kalıp sonra başka yerler göç edip, ayrılırlar."


Âlimler doğruya en yakın olarak bu görüşü kabul ederler.

3- Bu konudaki son görüş ise, cinlerin tamamı yerler ve içerler şeklindeki görüştür. İlk iki görüşe kıyasla, bu görüşün doğruluğuna önceki konularda geçen bir çok hadis-i şerifi delil getirmek mümkündür. 

En doğrusunu Allah bilir.

Abdullah İbn-i Mes'ud'un rivayet ettiği hadise gelince... Bu hadis-i şerifi Müslim, "Üzerine Allah'ın adı anılan (besmele ile kesilen) çok etli her kemik (yiyecek olarak) sizin hakkınızdır" (Müslim, Namaz, sabah namazında okuyuşu aşikare yapma konusu hadis no: 450) şeklinde rivayet ederken, EbûDâvûd ve diğerleri ise, "Üzerinde Allah'ın ismi anılmayan (besmelesiz kesilen) her kemik" şeklinde rivayet edilmiştir.

Bu rivayetlerden Müslim'in rivayetini "Müslüman cinler" için, EbûDâvûd'un rivayetini de "Şeytanlar" için gelen rivayetler şeklinde anlayabiliriz.

Şeytan'ın boynuzları vardır

Namaz kılmanın mekruh olduğu vakitleri beyan sadedinde Amr bin Anbese (Allah O'ndan razı olsun), Resûlullah'ın (aleyhissalâtü vesselâm) şöyle buyurduğunu anlattı: "Sabah namazını kıldıktan sonra, güneş doğuncaya kadar bekle (namaz kılma). Güneş doğunca da (bir mızrak) boyu yükselinceye kadar yine namaz kılma. Çünkü güneş Şeytan'ın iki boy¬nuzu arasında doğar ve tam bu anda inkârcı sapıklar güneşe secde eder. Sonra ikindi namazını kılıncaya kadar (arada geçen zaman içinde) namaz kıl. İkindiyi kıldıktan sonra namaz kılma, güneş batıncaya kadar bekle. Çünkü güneş Şeytan'ın iki boynuzu arasında batar ve işte o vakitte inkârcı sapıklar ona secde eder." (Buhari, yaratılışın başlangıcı, hadis no: 3273; Müslim, misafirin namazı, 828)

 

CİNLER FARKLI ŞEKİLLERE VE RENKLERE GİREBİLİR

 

Bu konuya açıklık getiren birden çok hadisi-i şerif vardır:

Ebû Hureyre (Allah O'ndan razı olsun) anlatıyor: 

"Resûlullah beni Ramazan zekatını korumakla görevlendirmişti. Derken günlerden bir gün bir adam gelip erzaktan avuç avuç almaya başladı. 

Onu yakalayıp, 'Vallahi seni Resûlullah'a götüreceğim' dedim. 

Bana, 'Ben ihtiyaç sahibiyim. Bakmakla yükümlü olduğum bir ailem vardır. Zaruri ihtiyaçlarım vardır' diyerek yalvarmaya başladı. 

Bunun üzerine onu salıverdim. 


Sabah olunca, Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) bana, 'Ey Ebû Hureyre! Dün akşamki esirini ne yaptın?' sorunca ben de, 'Ey Allah'ın Resûlü! Çok muhtaç olduğundan ve bakmakla yükümlü olduğu ailesinden bahsedince ona acıdım ve onu salıverdim' dedim.

Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Fakat muhakkak ki, o sana yalan söyledi. O yine gelecek' dedi.

Resûlullah böyle deyince kesin olarak anladım ki o tekrar gelecek. Onu gözetleme başladım. Tekrar gelip erzaktan avuç avuç alamaya başladı. Onu yine yakalayıp, 'Seni bu sefer kesin Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselâm) huzuruna götüreceğim' dedim.

O yine yalvarmaya başladı: 'Bırak beni. Ben gerçekten çok muhtacım. Bakmakla yükümlü olduğum aile var. Bir daha dönmem.' Acıyıp salıverdim onu. 

Böylece sabaha vardım ki, Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) bana, 'Ey Ebû Hureyre! Dün akşamki esirini ne yatın?' diye sordu.

Ben de, 'Ey Allah'ın Resûlü! Çok muhtaç ve bakmakla yükümlü olduğu ailesinin olduğunu, bir daha dönmeyeceğini söyleyince acıdım ve onu yine salıverdim' dedim.


Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Fakat muhakkak ki, o sana yalan söyledi. Yine gelecek' dedi.

Üçüncü kez onu gözetlemeye koyuldum. Yine geldi ve erzaktan avuçlamaya başlayınca onu yine yakalayıp, 'Seni Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselâm) huzuruna götüreceğim. Üçtür geliyorsun, her gelişinde bir daha dönmeyeceğim diyorsun ama yine geliyorsun' dedim.

Bana, 'Beni bırakırsan, sana, (okuyunca) Allah'tan sana faydalar ulaşacak bazı kelimeler öğretirim' dedi.


'Nedir o kelimeler?' dedim.

Dedi ki: 'Uyumak için yatağına uzandığında Âyet el-Kürsî'yi sonuna kadar oku. O sana Allah tarafından bir koruma olur ve sabaha kadar Şeytan sana yaklaşamaz.'

Bunun üzerine onu (tekrar) salıverdim.

Sabah olunca Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) tekrar sordu: 'Dün akşamki esirini ne yaptın?'

Dedim ki: 'Ey Allah'ın Resûlü! Bana, okuyunca Allah'tan faydası dokunacağını iddia ettiği bazı şeyler öğretince onu salıverdim.'


Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Öğrettiği o kelimeler nedir?' buyurdu.

Dedim ki: 'Bana, yatağına uzandığında Âyet el-Kürsî'yi başından sonuna kadar oku, bunu yapınca, senin Allah tarafından bir koruyucun olur ve sabaha kadar Şeytan sana yaklaşamaz, dedi.'

Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdu: 'Bak sen! O gerçekte çok yalancı olduğu halde sana doğruyu söyledi. Peki, ey Ebû Hureyre! Üç keredir kiminle konuştuğunu biliyor musun?'


Ebû Hureyre, 'Hayır!' dedi.

Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'O (insan şekline giren) Şeytan'dır' buyurdu." (Buharî, Vekâle, 2311).

Hafız şöyle dedi: 

"Nesâî'de geçen Ubey bin Ka'b hadisinde şu malumat vardır: 

Ka'b'ın, içinde hurma saklanan bir kileri vardı. Onu sık sık gözetlemesine rağmen içindeki hurmaların azaldığını fark etti. Bir de ne görsün, erginlik çağında bir delikanlıyı andıran bir binek hayvanı.

Ona, 'İnsanlardan mısın, cinlerden mısın?' diye sorunca; 'cinlerdenim' diye cevap verdi.

Orada şu bilgi de var.

Ona dedi ki: 'Senin sadaka vermeyi sevdiğin bilgisi bize ulaşınca, yemeğinden bir miktar almayı arzu ettik.'

'Peki sizden bizi koruyan nedir?' diye sordum.

'Şu âyet, (yani Âyet el-Kürsî) (bizden sizi) koruyor' dedi.

Ubey b. Ka'b bu durumu Resûlullah'a (aleyhissalatü vesselâm) anlatınca, 'Doğru söyledi pislik' buyurdu.


Hafız, Şeytan'ın asıl hüviyetinin dışında bir renge ve şekle girebileceğini ve böylece de görülebileceğine Ubey b. Ka'b'ın bu hadisini delil/ölçü olarak göstermiştir.

Cenab-ı Hakk'ın şu beyanından cinler/şeytanlar yaratılmış oldukları asıl hüviyetlerinde iken onları göremeyeceğimizi haber vermektedir: 

 "… Şu bir gerçek ki, o (Şeytan) ve kabilesi, sizin onları göremediğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları inanmayanların dostları yaptık." (A'râf, 7/27). 


Devamla Hafız bir başka yerde şunu dedi:

"Beyhakî'nin 'Menâkıbu'ş-Şâfiî' isimli eserde er-Rebî'ye isnat ederek yaptığı İmam Şafiî'nin, 'Cinleri gördüğünü iddia edenin şahitliğini geçersiz sayarız, ancak Nebî olursa başka' sözünü, 'cinleri/şeytanları yaratılmış oldukları asıl şekilleriyle gördüğünü iddia eden' şeklinde anlamak gerektiğini söyledi. Fakat, değişik hayvan şekillerinden herhangi bir şekle girdikten sonra cini/Şeytan'ı gördüğünü iddia eden ayıplanamaz. Zira onların değişik şekillere girdiklerine dair birçok rivayet vardır.


Nebî (aleyhissalatü vesselâm), 'İsrailoğullarından bazıları domuz ve maymuna çevrildiği gibi yılanlar da cinlerden dönüştürülmüştür' buyurdular." (Sahih olan bu hadis-i şerifi İbn-i Hibban (1080); et-Taberanî "el-Kebir'de" (11946) rivayet etti; İsrailoğlulları'nın domuza ve maymuna çevrilmeleri ile ilgili Maide Sûresi 60. ayete bakınız).


Bu mânâdan olarak, Ebû Hureyre'den (Allah O'ndan razı olsun) gelen rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdular: 

"Her devenin üzerinde bir şeytan vardır. Binerek onları emriniz altına alın. Hakikatte ona taşıma gücünü veren Allah'tır." (El-Elbanî, 'Sahihu'l-Cami'de sahihtir dedi)

Ebu Kallâbe'den (Allah O'ndan razı olsun) gelen rivayette Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) şöyle buyurdular: 

"Eğer köpekler bir millet olmasalardı öldürülmelerini emrederdim. Ne var ki, bir milleti telef etmekten korktum. Onların simsiyahlarını öldürün. Şüphesiz o ya köpeklerin cini ya da cinlerindendir." (Müslim, Kitab el-Musâkat, 1572)


Müslim'in 'Sahih'inde Ebû Zerr'in (Allah O'ndan razı olsun) şu rivayeti vardır: 

"Sizden biri namaza kılmaya kalkınca, eğer elinde semerin arka kaşı kadar bir şey varsa onu sütre yapsın. Şayet semerin arka kaşı kadar bir şeyi yoksa -eşek, kadın ve siyah köpek- (önünden geçerek) o kişinin namazını keser (bozar)."

Hadisi rivayet eden devamla:

"Dedim: Ey Ebû Zer! Kırmızı ve sarı renk köpeğe nispetle siyah köpeğin durumu nedir?"

Dedi ki: "Ey yeğenim! Senin sorduğun gibi ben de Resûlullah sordum. O, 'Siyah köpek Şeytan'dır' buyurdular."

Bedir günü İblis, Sürâka İbn-i Mâlik'in şekline girerek savaşı kazanmaları için müşriklere yardımcı olacağını söylemişti. 

Olayı Kur'an'dan takip edelim. 


 "Hani Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel göstererek kendilerine, 'Bugün sizi hiçbir insan grubu yenemez, ben sizin arkanızdayım' dedi. Fakat iki ordu birbirini görünce, birdenbire geri dönerek, 'Benim sizinle hiçbir ilgim yok, ben sizin görmediğinizi görüyorum, ben Allah'tan korkarım, çünkü Allah'ın azabı ağırdır' dedi." (Enfâl, 8/48)


İnsanlar savaş meydanında saf tutunca Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin yüzüne serpti, bunun üzerine müşrikler arkalarını dönüp kaçtılar. O sırada Cebrâil (aleyhisselâm) ile karşılaşan İblis müşriklerden birinden elini çekip adamlarıyla birlikte tabana kuvvet oradan sıvışıp kaçtı.


Bir adam Şeytan'ın şekline girdiği Surâka'ya, "Ey Sürâka! Hâlâ bize yardımcı olacak mısın?" diye sorunca, Surâka (şeklindeki Şeytan), "Gerçekten de ben sizin göremeyeceğinizi görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan korkmaktayım" dedi.


İbn-i Abbâs'a (Allah O'ndan razı olsun) göre ise Şeytan bu sözü Bedir Savaşı'na katılan melekleri görünce söyledi. (İbn-i Kesîr Tefsiri, 2/317)

Âyet, cinlerden olan Şeytan'ın insan şekline büründüğünü bildirdiğine göre, cinler akreplerin, yılanların, develerin, ineklerin, koyunların, atların, katırların, kuşların ve de insanların şekillerine girebilirler.

 

 

 CİNLER NASIL ŞEKİLDEN ŞEKİLE GİREBİLİRLER?


Kadı EbûYa'la Muhammed bin el-Ferâ bu hususta şöyle dedi:

"Şeytanların, yaratılışlarını değiştirip başka şekle girmeye güçleri yoktur. Ancak Allah'ın onlara bazı sözleri ve bazı hareketleri öğretmesi ve onların da o sözleri söyleyip, o hareketleri yapmaları sonucu bir şekilden bir şekle girmeleri mümkün olabilir.


Yoksa cinin kendi kendine şeklini değiştirmesi mümkün değildir. Çünkü bir şekilden başka bir şekle dönüşmesi ancak anatomik yapısının değişmesi ve o yapıyı oluşturan parçaların ayrışmasıyla mümkün olabilir ki, bünye parçalanınca hayat da son bulur."

Ben de şunu derim:

"Bu çok yeni bir görüş olmakla beraber ispata muhtaçtır. Bu görüşe İbn-i EbîŞeybe'nin şu rivayeti belki delil gösterilebilir:


Hazret-i Ömer'in (Allah O'ndan razı olsun) yanında Gûl(yabaniler)den konu açılınca o şöyle buyurdu: 'Hiç kimse şeklini Allah'ın yarattığından başka şekle çeviremez. Ancak onların da sizin gibi büyücüleri vardır. Onu görünce ezan okuyun.'

Hafız İrakî isnadının sahih olduğunu söyledi." (Fethü'l-Barî, 6/344).

İbn-i Ebî Dünya'nın da bunu hasen olarak rivayet ettiğini söyleyeyim.


Fakat,İbn-i EbîDünyâ'nın Hazret-i Câbir'den yaptığı rivayete Resûlullah'aGûl(yabaniler)den sorulunca verdiği, "Onlar cinlerin büyücüleridir" cevabına gelince, -açıklanması bu kitap için gerekli olmayan- üç illetten dolayı bu rivayetin senedi zayıftır.


Bu rivayet, Müslim'in Hazret-i Câbir'den (Allah O'ndan razı olsun) rivayet ettiği Resûlullah'ın (aleyhissalatü vesselâm) şu hadisi ile bir çelişki oluşturmaz: "Sirayet etme/hastalığın bulaşması, uğursuzluk ve Gûl(yabani) yoktur." (Müslim, Selam, 2222). 


Bu beyan, "Arapların; Gûl insanları saptırır" şeklindeki yanlış inanışlarını yok eder.

Bu konuda Nevevî (Allah O'na rahmet etsin) şöyle dedi:   

"Âlimlerin çoğunun görüşü şöyledir: Araplar Gûl(yabani)nin, şeytanların bir çeşidi olduğuna, çöllerde yaşadığına, değişik şekillere girerek insanları yoldan çıkardığına inanıyordu. Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm) Arapların bu inancının bâtıl olduğunu buyurdu.  


Bir kısım alimler de şunu dedi: 'Hadis-i şerif Gûlyabani diye bir şeyin olmadığını söylemiyor. Hadisten çıkan mânâ, Arapların, Gûlyabaninin değişik şekillere girip onları olumsuz yönde etkilediği şeklindeki inanışlarının yanlış olduğunu beyan etmiştir.'


Alimler şunu da dediler: 'Hadiste geçen Gûlyabani yoktur, sözünün anlamı, onun bir kişiyi saptırmaya gücü yoktur, demektir.'"

Bu görüşün doğruluğuna başka bir hadis-i şerif delildir: "Gûlyabani yoktur, Se'âlî vardır", o da cinlerin büyücülerdir, yani cinlerin büyü yaparak, aldatma ve işleri karıştırma güçleri vardır" anlamındadır. (Müslim, 14/217). 

 

Şunu da dikkate almak lazımdır ki, Hazret-i Câbir'in hadisini, EbûZübeyr'in "müdelles" (Bir râvinin aynı asırda yaşayıp görüşmediği veya görüştüğü ama hadis almadığı bir şeyhten hadis almış gibi rivayette bulunmasına denir) olduğunu söyleyerek "zayıf hadis" sayanın hiçbir delili yoktur. 


Bir not: Hadis-i şerifte "hastalıkta sirayet/bulaşıcılık yoktur" geçse de başka hadislerde Resûlullah ümmetini birtakım hastalıkların salgın olduğu yerlere gitmemeleri ya da salgının olduğu bölgede iseler orada beklemelerini öğütlemektedir.

"Cüzamlı olan hastalardan -aslandan kaçar gibi- kaçın." (Buharî, Tıp, 19)


"Hasta olan kimse, sağlam olan kimsenin yanına gitmesin."

"Bir yerde taunun/vebanın olduğunu duyan kimse oraya gitmesin."

Misalleri çoğaltmak mümkündür.

Yukarıda geçen "sirayet/bulaşıcılık yoktur" hadisinin bir başka rivayeti şöyledir:

Ebu Hureyre anlatıyor: 


"Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), "Adva/hastalık bulaşması, safer/aç yılan saldırması, hame/uğursuz kuş veya intikamını almamış ruhun kötülük yapması diye bir şey yoktur" buyurdu.

Orada bulunan bir bedevî, 'Peki! EyAllah'ın Resûlü! Kumluklarda geyikler gibi -sapa sağlam- duran, sonra bir uyuz devenin içlerine sokulmakla uyuz olan develer için ne dersiniz?' dedi. 


Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Peki, bu uyuz deveye bu hastalık ilk nereden bulaştı?' buyurdu." (Müslim, Selam, 101).

Bütün bu Nebevî beyanların özeti şu olsa gerektir ki, kainatta meydana gelen her şey ancak ve ancak Allah'ın sonsuz kudretiyle meydana gelebilir.Eğer hastalıkların mutlaka ve sadece bulaşma ile yayıldığını esas alacaksak, ilk hastanın bu hastalığı hangi yolla kaptığını da izah etmek gerekir.

 

Hişam bin Zühre'nin azatlı kölesi EbûSâib bizzat şahit olduğu şöyle bir olayı anlatır ki, Müslim Sahihi'nde bunu rivayet etmiştir: 

"Ebû Said el-Hudrî'nin yanına vardım, namaz kılıyordu. Oturup namazını bitirmesini bekledim. Evindeki sedirin altından bir takım hareketlerin olduğunu gördüm. Bir de ne göreyim, bir yılan. Onu öldürmek için ayağa kalktım ki, Ebû Said oturmamı işaret etti. Namazı tamamlayınca dışarıda bir evi işaret edip, 'Şu evi görüyor musun?' dedi.

'Evet' dedim.

Dedi ki: 'O evde yeni evli bir delikanlı vardı. Resûlullah ile Hendek Savaşı'na katılmıştı. Hendek Savaşı'ndayken bir ara Resûlullah'tan izin isteyip, 'Ey Allah'ın Resûlü! Bana müsaade et de ailemle bir görüşeyim' dedi. Resûlullah ona izin verdi ve, 'Silahını yanına al, BenûKureyza'nın sana bir kötülük yapmasından korkarım' dedi. Delikanlı ailesinin yanına vardı. Eşini, iki kapı arasında onu ayakta  beklerken buldu. Kıskançlık yüzünden mızrağıyla eşini yaralamak ister gibi hamle yapınca karısı ona, 'İçeri girip evinde olanın ne olduğunu görmeden acele davranma' dedi. Delikanlı içeri girdi, bir de ne görsün yatağının üzerinde kıvranmış bir yılan var. Hemen mızrağını ona soktu sonra dışarı çıkıp mızrağı evin dışına dikti. Mızrağın ucundaki yılan bir hamle yapıp delikanlıyı soktu ve delikanlı oracıkta hemen düşüp öldü. Yılan mı yoksa delikanlı mı, hangisinin önce öldüğünün kimse anlamadı.


Olay Resûlullah'a anlatılınca Resûlullah (aleyhissalatü vesselâm), 'Medine'de Müslüman olmuş cinler vardır. Onlardan birini gördüğünüzde ona üç gün müsaade verin. Üç günden sonra tekrar size görünürse onu öldürün, çünkü o Şeytan'dır' buyurdu." (Müslim, Selam, (2236); Mâlik, (1828); EbûDâvud, 5257)

 

 

 CİNLERİN VE ŞEYTANLARIN ERKEĞİ VE DİŞİSİ VAR MIDIR?


Buharî ve Müslim'de geçen rivayette Hazret-i Enes (Allah O'ndan razı olsun) Hazret-i Nebî'nin (aleyhissalatü vesselâm) helaya girerken şöyle dediğini anlattı:

 "Allah'ım! Pislikten ve pislik taşıyan şeylerden Sana sığınırım." 

Buharî'de, Said bin Zeyd'in Abdülaziz'den yaptığı rivayette ise, "Resûlullah bu duayı heladan çıkarken okurdu" şeklindedir. 

İbn-u Esîr (Allah O'na rahmet etsin) şöyle dedi: 

"'Hubus' 'habîse'nin, 'hebâis' de 'habîset'in çoğuludur ve bunlardan Şeytan'ın erkekleri ve dişileri kastedilir." (Lisânü'l-Arab, 2/1088)


Hafız, hadisin sonundaki; "Bu duayı okuyunca sabaha kadar Şeytan sana yaklaşamaz" ibaresini yorumlarken, Ebû'l-Mütevekkil'den gelen rivayeti: 

"Bu kelimeleri söylediğinde sana cinlerden ne erkek ne dişi hiçbiri yaklaşamaz" şeklinde yorumladı. 

İbn-u Darîs'ten gelen rivayetin ise, "Sana, cinlerden, ne erkek, ne dişi, ne küçük ne büyük hiçbiri yaklaşamaz" şeklinde anlaşılması gerektiğini söyledi. (Fethü'l-Barî, 4/488)


Ben de derim ki: "Bütün bunlardan anlaşılan, cinlerin erkekleri ve dişileri vardır." 

En doğruyu bilen Allah'tır.

 

Tüm MAKALELER